Monday, August 27, 2012

Waffle Tarifi










Waffle Tarifi oyunu yemek oyunudur.Oyuna başlamak için PLAY yazılarına tıklıyoruz.Oyun MOUSE ile oynanıyor.Oyunda bize gösterilen tarifte waffle hazırlıyoruz.

Kanal D Oyunları İyi Eğlenceler Diler:)



































PEYNİRLİ POĞAÇA






  






MALZEMELER






1 çay bardağı yoğurt

1 çay bardağı sıvı yağ veya ( yarım su bardağı sıvı yağ, yarım su bardağı tereyağ)



1 paket kabartma tozu,

1 çay kaşığı tuz,

1 yumurta ( akı hamuruna katılacak, sarısı poğaçaların üzerine sürülecek),

Aldığı kadar un

İç malzemeler:

250 gr beyaz peynir , yarım demet maydanoz veya dereotu


 


HAZIRLANIŞI

Yoğurt, yağ, yumurta akı, süt ve tuzu yoğurma kabında karıştırın. üzerine kabartma tozu ve un ilave ederek kulak memesi kıvamında hamur yoğurun.Hamurun üzerini nemli bir bez ile örtüp, yarım saat dinlendirin. Hamurdan küçük parçalar kopartın elinizle açtırın, ortasına peynirli iç harç koyup poğaça şeklinde kapatın. Poğaçaları yağlanmış fırın tepsisine sıralayın, üstlerine yumurta sarısı sürün, önceden ısıttığınız(170) fırında kızarana kadar pişirin.


 

1208.4354 (Shahab Joudaki et al.)




Are Light Sterile Neutrinos Preferred or Disfavored by Cosmology?    [PDF]

Shahab Joudaki, Kevork N. Abazajian, Manoj Kaplinghat




We find that the viability of a cosmological model that incorporates 2 sterile neutrinos with masses around 1 eV each, as favored by global neutrino oscillation analyses including short baseline results, is significantly dependent on the choice of datasets included in the analysis and the ability to control the systematic uncertainties associated with these datasets. Our analysis includes a variety of cosmological probes including the cosmic microwave background (WMAP7+SPT), Hubble constant (HST), galaxy power spectrum (SDSS-DR7), and supernova distances (SDSS and Union2 compilations). In the joint observational analysis, our sterile neutrino model is equally favored as a LCDM model when using the MLCS light curve fitter for the supernova measurements, and strongly disfavored by the data at \Delta\chi^2 ~ 18 when using the SALT2 fitter. When excluding the supernova measurements, the sterile neutrino model is disfavored by the other datasets at \Delta\chi^2 ~ 12, and at best becomes mildly disfavored at \Delta\chi^2 ~ 3 when allowing for curvature, evolving dark energy, additional relativistic species, running of the spectral index, and freedom in the primordial helium abundance. No single additional parameter accounts for most of this effect. Therefore, if laboratory experiments continue to favor a scenario with roughly eV mass sterile neutrinos, and if this becomes decisively disfavored by cosmology, then a more exotic cosmological model than explored here may become necessary.

View original: http://arxiv.org/abs/1208.4354

Sunday, August 26, 2012

Bir Deniz Feneri Düğün İçin Bir Ugo Zaldi Gelinlik …




21 Ağustos 2012 admin Elbise Modelleri,






Bir deniz feneri






​​bir düğün? Kim bilebilirdi ki?






o & c Fotoğrafçılık Owen ve Charis Warrell çalışmalarını – Galler’deki en iyi düğün fotoğrafçıları! Ben sadece bu yaratıcı ikilisi tapıyorum, onlar nazik, huylu, tatlı ve merceğin arkasında açıkça yetenekli vardır – onlar çalışmak için gerçek bir zevk vardır






.






Bu Aaron ve Nerys bir düğün olduğunu Mr ve Mrs o & c bir kutlama töreni izledi elbise modelleri elbise modelleri Llantwit Major Rosedew Farm – Güney Galler Glamorgan Vale bulunan …






“Biz Nash Point Lighthouse, evlenmek istedi > hangi onun aynı sahil boyunca. Den sonra çok araştırıcı, Çiftçiler Ahırlar çok şanslı geç yarışmacı oldu – deniz feneri sahil ve sadece 15mins tarafından bir çiftlikte sağda, bir arkadaş kazanan haber, bir mekan bize denilen bir mekan için bir saat ve daha fazla Batı yarım baktı sahip , mükemmel! “






My Dress Düğün blog Aşk – Fotoğrafçılık

arzu geçiyormu


  1. arzu ismi kuranı kerimde geçiyormu

  2. atomla ilgili araştırma yapan bilim adamlarının kısa kısa tanıtımları nelerdir?

  3. hijyenin önemi ve topluma kazandırdıkları

  4. doğa sevgisi ile yazı ve şiir

  5. Elektrik akımının manyetik etkisi nedir ?

  6. akdenizin yarımadaları körfezleri boğazları ve adaları nelerdir

  7. üzerine tüy dikmekle ilgili bir deyim

  8. kanuni sultan süleyman döneminde fethedilen yerler

  9. mutfak kullanışlı saklama kabı modelleri

  10. nasreddin hocanın fıkralarından çıkardığımız dersler

  11. hicret isminde şiir

  12. zina yapmış insan nasıl tövbe edebilir

  13. 11-12 yaşa göre abiye baharlık elbise

  14. zalime karşı dua

  15. türklerin atomla ilgili görüşleri nedir

  16. Osmanlı Devleti'nin kullandığı bayraklar nelerdir ?

  17. windows 8 tema

  18. windows 8 tema indir

  19. windows 8 teması

  20. windows 8 türkçe

  21. windows 8 wallpaper

  22. windows 8 türkçe yama

  23. selvi ismi ile ilgili akrostiş şiirler ve sözler

  24. Çocuklarda büyümeye bağlı ağrılar

  25. evde konvertör ne işe yarar ?

  26. herhangi bir peygamber veya milletle ilgili kıssa araştırması

  27. rahman ve rahim sıfatlarının ayrı ayrı acıklaması

  28. internet sayfamı google yapamıyorum

  29. kızgın yüz maskesi ile ilgili resimler

  30. leonardo da vinci neyi bulmuştur?

  31. annem ismi ile akrostiş şiir

  32. doğu anadolu bölgesi dağları

  33. travian da arazi paylaşımı nasıl yapılır ?

  34. osilaskop ile gerilim ve frekans hesaplamaları

  35. kimyanın insan yaşamındaki yeri ve önemi

  36. elektrik enerjisi nedir ve nasıl üretilir nerelerde kullanılır?

  37. türk kültür ve sanat anlayışının gelişiminde uygur ve selçuklu devletinin rolü nedir

  38. destanlardan ve yazıtlardan türk tarihinin ilk dönemlerine ait bilgiler

  39. kafasına dank etmek deyiminin açıklanması

  40. itfaiye nedir görevleri nelerdir

  41. Zekatınızı nasıl veriyorsunuz?

  42. Türkiyede Kaç Kişi Şeriat İstiyor?

  43. dilin millet hayatındaki yeri ve önemi kompozisyon

  44. Ülkemizin her bölgesinde Neden aynı ürünler yetiştiriliyor?

  45. hayvancılık alanında hizmet veren meslekler

  46. dünya üzerindeki iklimler insanları nasıl etkiler

  47. eğer şu anda insanlar okur yazar olmasaydı yaşamımızı nasıl etkilerdi

  48. doktorların insanlara faydaları nelerdir

  49. Hoşgörü ile ilgili atasözleri

  50. Sevgi ile ilgili mektup

  51. yarış atı saatte kaç km gider

  52. win7 home için wampserver kurulumu nasıl?

  53. ailemi hamster almaya nasıl ikna edebilirim?

  54. İki Şehrin Hikayesi adlı romanın çok kısa özeti

  55. türk tarihinde liderlerin ve bilim adamlarının rolü hakkında bilgiler

  56. irem ile ilgili akrostiş şiir yazar mısınız?

  57. gözde ismi ile avatar arıyorum

  58. üzerine tüy dikmek anlamı nedir

  59. yüsra ile ilgili aktostiş şiir arıyorum

  60. Avrupa'dan hangi konularda nasıl etkilendik????

  61. La fontie nin hayat tarzı hakkında bilgiler

  62. dünya güneş ve ayın şekil ve boyutları hakkında geniş bilgi

  63. çıra çaktım yanmadı türkünün adını türünü ve yöresi hakkında bilgiler

  64. arkadaşım eşşek şarkısının piano notalaları

  65. marmara bölgesi nde kivi kavun fasulye karpuz ve havuç yetişir mi

  66. müzik ile igili bilmece

  67. marmara bölgesinde yetişen bitkiler

  68. hangi icatların bulunmasıyla tarihi dönemler başlamıştır

  69. televizyonun teknolojik gelişimi

  70. marmara bölgesinde en çok hangi tür hayvanlar yetişir

  71. yıldırım beyazıt dönemi ve fethettiği yerler

  72. bilinçli tüketiciyle ilgili afiş

  73. atatürkün insanlara verdiği önem şiiri

  74. okulumuzu sınıfımızı nasıl temiz tutabiliriz

  75. Peygamber efendimizin insani yönünü anlatan ayetler

  76. Drama İlkeleri ve Aşamaları

  77. insanlar neden farklı dinlere inanırlar ?

  78. Uzaman jandarma alımı kalktımı

  79. kilogramın günlük yaşantımızdaki önemi

  80. Liseyi dışardan nasıl bitirebilirim ?

  81. Mevlana ve hacı bektaş veli 'nin benzer yönleri nelerdir?

  82. Küresel ısınmayı nasıl önleyebiliriz ?

  83. Kaza sonrası kimlerden yardım alınabilir ?

  84. Dünya ile ilgili şiirler

  85. Akşemseddin Hazretlerinin hayatı hakkında bilgi verir misiniz ???

  86. einstein in atomla ilgili yaptığı çalışmalar

  87. windovs 7 hata veriyor çözümü

  88. Amaliyat izi varsa polis olunurmu ?

  89. Üretimde ve yönetimde toprağın önemi

  90. Sevgi şefkat bağımsızlık ile ilgili şiirler

  91. ah dede vah dede

  92. gta 3 açılmıyor

  93. Rafting Nedir?

  94. Hayırseverlik ile ilgili hikaye

  95. Vergi vermenin önemi nelerdir?

  96. Günlük hayatta kilogram nerelerde kullanılır ?

  97. Sabiha ile akrostiş şiir

  98. Hayvancılık ile ilgili meslekler nelerdir ?

  99. çıra çaktım türküsünün yöresi neresidir?

  100. atatürkün yenilikleri ile ilgili afiş

  101. milli kültürümüz ve gölge oyunuyla ilgili hikaye

  102. iç anadolu bölgesinin volkanik dağları ve özellikleri

  103. yardımlaşma ile ilgili şarkı

  104. ulaşım nedir

  105. yardımlaşma ile ilgili özlü sözler

  106. meksika'nın resmi bayrağındaki amblemin anlamı nedir

  107. sanatkar uzun çabalar ve çalışmalar sonucu alnında ışığı hisseden ilk insandır

  108. öğrencinin öğretmenine karşı sorumlulukları nelerdir

  109. vesvese korkusu

  110. gelenek ve görenek ile ilgili şiirler

  111. sağlık şarkısının flüt notası

  112. şafii mezhebine göre farzlar ve sünetler kaç tanedir

  113. elektirikle ilgili afişler

  114. gardiyanlık hakkında bilgiler

  115. kolay yapılabilen icatlar (birazda masrafsız)

  116. kardan adam ile ilgili hikaye

  117. on kasım çocuk şarkıları notaları

  118. telefon ve dürbünün merceklerle alakası nedir?

  119. metin2 oyunu bilgisayara format attıktan sonra açılmıyor

  120. türkiye'nin doğal güzellikleri hakkında en güzel slogan nedir

  121. hayvanların mucizevi yetenekleri ile ilgili bilgiler

  122. Metin 2 oyunu code:12029 hatası ve çözümü

  123. endüstri bitkileri nelerdir ne işe yarar?

  124. brave new world türkçe özeti kısaca

  125. Pizza Kulesi Nedir? Pizza Kulesi tarihçesi ve detaylar

  126. Yurt dışından araç satmak ve almak için gereken işlemler

  127. mta san andreas hileleri nedir

  128. şimdi düğün zamanı kısaca özeti nedir

  129. engellilerle ilgili yapılmış tiyatro senaryoları lazım

  130. half life oyunu indir

  131. Gözü açık ne demektir?

  132. Ömer hayyam şiirleri

  133. Türk - Cezayir Dostluk Derneği

  134. Cuma hutbesinde okunan türkçe açıklamaları

  135. Leonarda da vinci icat olarak neleri buldu

  136. Yardımsever insanın yaptığı iyilikler

  137. Güneşin şekli nasıldır

  138. Kağıttan gülnasıl yapılır

  139. En önemli buluşlar nelerdir?

  140. Bjk kartal arabalı türkiyeli hayvanlı tema

  141. sevgi ve saygı hakkında deyim

  142. Şefkat ile ilgili akrostiş şiir

  143. Demir talısı ve aparatı

  144. Atatürk hakkında duygu ve düşünceleriniz nelerdir?

  145. Okullarla ilgili anlamlı ve güzel şiirler

  146. 5.sınflar için 10 a yakın kişi içeren bir komedi tiyatro metni

  147. Farklı cevapları olan sorular

  148. Bilgisayarım gta 4 ü kaldırırmı

  149. insan değeri ile ilgili yazı

  150. Bağımsızlığın bedeli

  151. Metin2 torent hatası çözümü

  152. cumhuriyet zamanındaki liderler

  153. Gelin damat lif modeli nasıl yapılır

  154. kaza namazları

  155. Skpype adımı değiştirmek istiyorum

  156. kurmay sözcüğü ile ilgili örnek cümle

  157. kırk yıllık sirke notaları

  158. Çevremizdeki ışık kaynakları nelerdir

  159. Need for speed shift demo hileleri varmı

  160. milli kültürümüz ve gölge oyunu hakkında kısa bir kompozisyon

  161. çit resmi olan trafik levhasının anlamı

  162. 112 sloganı

  163. kartondan lamba yapımı

  164. Ülkemizin bulunduğu yer,Türk Silahlı Kuvvetlerinin önemini nasıl etkilemektedir?

  165. hayvanları eğitmek insanlar için neden önemlidir

  166. telefon hayatımızı nasıl kolaylaştırmaktadır

  167. Azametli bahtsız bir kıtanın, şanlı tali'siz bir devletin, değerli sahipsiz bir kavmin reçetesi; ittihad-ı İslâmdır.

  168. hoşgörü ile ilgili en güzel ve kafiyeli akrostiş şiirler

  169. İyilik yapmak ve iyi insanın özellikleri

  170. nils bor atom hakkındaki düşüncesi

  171. dost kara günde belli olur atasözü

  172. kontrbasın özellikleri

  173. sosyal yaşamda renklerin iletişim aracı olarak nelerde ve nasıl kullanılır

  174. şefkat ile ilgili akrostiş çalışması

  175. anne şefkati ile ilgili bir akrostiş çalışması

  176. aynştayn nerede doğdu

  177. türkiyede hayvancılıkla ilgili geçmiş yıllara ait lys ygs soruları

  178. iyi ahlaklı olmak (dürüst birey olmak) komposizyon

  179. kuş hikayeleri

  180. yol yapım çalışması standartları işaretlemesi

  181. nils borun atom ile ilgili düşüncesi

  182. Doğru akım ders notları

  183. Bankamatikler Ne İşe Yarar

  184. osilatör veya kare dalga ile gürültü

  185. gta türk görev bitirme hilesi ve gta türk çak vb. hilesi nedir?

  186. Hamilelikte panik atak

  187. Topluma Liderlik Eden Kişiler Kimlerdir Hangi Alanlarda Liderlik Yapmışlardır

  188. arif nihat asyanın şiirlerinden bazılarının adı

  189. cumhuriyet zamanında tiyatroda yapılan ilk çalışmalar nelerdir

  190. olimPiyat oyunlarının hangi ülkelerde oynanacak

  191. hudeybiye antlaşması nedir?

  192. ışık kirliliğinin yaşamımıza ve doğal hayata verdiği olumsuz etkileri nelerdir?

  193. çıra yaktım yanmadı eserinin türü

  194. Sebze orkestrası hakkında bilgi

  195. gövde gösterisi deyiminin anlamı nedir ?

  196. Türkçe'mizi anlatan yazı

  197. Yazının kullanım alanları ve bilgi aktarmadaki önemi nedir ?

  198. köpeklerin boyu kaç cmdir

  199. okul kuralları olmasaydı okulda neler yaşanırdı?

  200. milli kültürümüz ve gölge oyunu konulu metin

  201. öğretmenin gerektirdiği beceri özelliği nedir

  202. atatürkün müziğe verdiği önemi örnekleri

  203. ay nedir

  204. yangın,sel,deprem gibi doğal afetlerde dayanışmanın önemi

  205. erkek örgü atkı modelleri atkı modelleri ve yapılışı

  206. Başarılı Olmanın Yolları

  207. Derslerin İyi Olması için Yapılması Gerekenler

  208. Türk Destanları Nelerdir

  209. Sütun Grafiği Örnekleri

  210. 23 Nisan Süsleri

  211. Üniversitelerin Bahar Şenlikleri Programları

  212. Ümit İbrahim Kantarcılar Biyografi

  213. Türkü Turan Biyografisi

  214. İngilizce-Türkçe Kısa Hikayeler

  215. Ağzı açık kalmak Ağzı bir karış açık kalmak Deyimi ve Anlamı

  216. Canan Tan En Son Yürekler Ölür Kitap Özeti

  217. Meyvelerle ilgili Anaokulu Boyama Sayfaları

  218. Mesleklerle İlgili Boyama Sayfaları

  219. Ördek Boyama Sayfaları

  220. Bugsbunny Boyama Sayfaları

  221. 23 Nisan İçin Dünya Çocukları Boyama Sayfası

  222. Anneler Günü Boyama Sayfaları

  223. En Güzel Banyo Lifleri

  224. Kötülüklerden Korunma Duası

  225. Arapça Nazar Duası

  226. İsmi Azam Duası

  227. Kara Tren Bağlama Notaları

  228. Sivasın Yollarına Notaları

  229. Şelale Resimleri Doğal Şelale Fotoğrafları

  230. miss turkey güzelleri

  231. miss turkey 2012

  232. aplikasyon nedir

  233. ışık kirliliğin yaşamımız ile doğal hayata verdiği olumsuz etkiler

  234. Sivil savunmayla ilgili şiirler

  235. tarihi eser ile ilgili şiir

  236. Türkiyede kaç il var

  237. vergi vermenin önemi nedir?

  238. çıra çaktım yanmadı eserin türü? eserin adı ? eserin yöresi nedir

  239. komşuluk ile ilgili deyimler

  240. evdeki kaynakların bilinçli tüketilmesi gerektiğini anlatan şiirler

  241. orhan gazinin osmanlı üzerindeki fonksiyonu neydi ?

  242. günümüzde uzayla ilgili yapılan araştırmalar

  243. Yılan kale hikayesi

  244. anne ile ilgili şefkat akrostişi

  245. demokrasi ve sorumluluk şiirleri

  246. cumhuriyet dönemindeki liderleri bulmak istiyorum

  247. bir günde tüketmemiz gereken besinler nelerdir

  248. kızılayı kim kurdu?

  249. karadeniz bölgesndeki ovalar

  250. doğal çevre ile ilgili akrostiş

  251. avukatlık hakkında bilgi

Muzlu Kek, Muzlu Kek Tarifi, Resimli Oktay Usta Muzlu Kek

Muzlu Kek


Malzemeler
►Yarım paket margarin (veya tereyağı)
►1,5 su bardağı toz şeker
►3 adet yumurta
►Yarım su bardağı süt
►1 adet muz
►1 çay kaşığı tuz
►2,5 su bardağı un
►2-3 çorba kaşığı çekilmiş ceviz içi
►1 paket kabartma tozu


Muzlu Kek Tarifi:
► Fırını 170 dereceye ayarlayıp ısıtın. Muzu soyup doğrayın ve Muzlu Kek
ezerek püre haline getirin.
► Oda sıcaklığında yumuşatılmış yağı şekerle birlikte bir kaba alıp mikserle çırpın. Yumurtaları teker teker ekleyerek çırpmaya devam edin. Sütü ve ezilmiş muzu ekleyip karıştırın.
► Un, tuz, ceviz ve kabartma tozunu bir kapta harmanlayıp karışıma ilave edin. Kek hamuru kıvamını alıncaya kadar tahta kaşıkla aynı yönde karıştırın.
► Kek kalıbını yağlayıp hamuru kalıba dökün. 170 derece ısıtılmış fırında üzeri kızarıncaya kadar yaklaşık 40 dakika pişirin. Ilınınca kalıptan çıkarıp dilimleyerek servis yapın.






Sponsor Bağlantılar


Bu Tarife Yorum Yazın,

Sık Kullanılanlara Ekle, FaceBook'ta Paylaş

Saturday, August 25, 2012

ayakkabı modelleri

Alışverişte en çok vakit ayırdığımız ürünlerin başında ayakkabılar geliyor. O kadar çok seviyoruz ki Kadın ve ayakkabı.. ayrı ayrı düşünülemez oldu. Yüksek topuklu ve ya düz tabanlı ayakkabılar. Her modelde gözümüz kalıyor hepsini almak istiyoruz. işte birbirinden şık, sevimli, renkli, ayakkabı modelleri.







































Mayalı börek, Mayalı börek tarifi yapılışı malzemeleri




Mayalı börek tarifi için bu tarif gerçekten tam kıvamında tutuyor. Hazır olan börek harcı ve börek hamurunu istediğiniz gibi şekiller vererek yapabilirsiniz. Biz rulo şeklinde yaptık seçim sizin.






Gerekli malzemeler:






1 su bardağı süt

Yarım su bardağı zeytin yağ

Yarım su bardağı yoğurt

1 tane yumurta

1 paket kuru maya

1 çorba kaşığı toz şeker

1 tatlı kaşığı tuz

4 su bardağı un






İç malzeme:

2 tane haşlanmış patates

50 gram beyaz peynir (yarım su bardağı)

Yarım demet maydanoz

Birer çay kaşığı tuz, karabiber, kırmızı pul biber






Üzeri için:

150 gram eritilmiş tere yağ ve bir miktar susam













Mayalı börek tarifi:






Geniş bir kabın içine hamur malzemelerini alın ve yumuşak bir hamur elde edene kadar yoğurun.

Ortalama 15-20 dakika yoğurmak yeterli oluyor.

Hamurun üzerini temiz bir havlu ile örtün ve 1 saat hamuru dinlendirin.

Hamuru ikiye bölün ve önce birinci hamuru merdane ile sıvı yağ ve ya eritilmiş tere yağ sürerek dikdörtgen bir hamur açın.

Diğer hamuru da aynı şekilde açın.

İç malzemeyi bir kabın içinde karıştırın ve yarısını bir yufkanın diğer yarısını da diğer yufkanın içine dökün.

Hamurları rulo halinde sarın ve dilim dilim kesip, yağlanmış fırın tepsisine döşeyin.

Fırını 200 dereceye ayarlayın ve 5 dk ısıtın.

Bu esnada böreğin üzerine eritilmiş tere yağ sürün ve susam serpin

Fırın ısınınca mayalı börekleri fırına sürün ve böreklerin üzeri kızarın dereceyi 170 e düşürüp içini de pişirin ve pişen mayalı böreği fırından çıkarın servis edin.

Afiyet olsun.

Friday, August 24, 2012

bizim evden diyaloglar

-Yiğittttt kaç kere dedim,çek ayağını Güneş'in ağzından

-Kokuyor mu diye bakıyor anne

-Güneş, abini ısırma kızım

-Güneşşş,rahat bırak çocuğun kulaklarını

-Güneşşşş abinin saçını çekmeeeee

-Yiğittt sen niye çekiyorsun kızın kulağını

-Bak Güneş,ben yapınca senin hoşuna gidiyor mu(bu arada saçını çekip,kulağını tırmalıyor)

-Yiğittt,kızı tekmeleme,çelme atma

-Oğlum iteklemesene kızı

-Güneşşş,abinin dergilerini yırtma

-Annee bak biz Güneş'le trencilik oynuyoruz

-Anneee saklandığım yeri söyleme Güneş'e(saklambaç oynarken)

İki çocuklu olmak ne güzel:)

ayakkabı modelleri

Alışverişte en çok vakit ayırdığımız ürünlerin başında ayakkabılar geliyor. O kadar çok seviyoruz ki Kadın ve ayakkabı.. ayrı ayrı düşünülemez oldu. Yüksek topuklu ve ya düz tabanlı ayakkabılar. Her modelde gözümüz kalıyor hepsini almak istiyoruz. işte birbirinden şık, sevimli, renkli, ayakkabı modelleri.







































Gelinlik Kız










Gelinlik çağına gelmiş ve evlenecek olan kızımıza kısa ve uzun gelinliklerden MOUSE yardımıyla seçimler yapıyoruz.



































Koca Sinan Paşa'nın Curcuh Günleri...






                           KOCA SİNAN PAŞA’NIN CURCUH GÜNLERİ











         Zifiri karanlık tez geldi. Üç rekat vitiri kılmadan yatsıyı bitirmiş, hemen yemeğe oturmuştu. O yemek yerken hemen karşısındaki Hashüs, tüm iğrençliğiyle şiş göbeğini alttan üstten kaşıyıp duruyordu. Hoş, Paşa’nın Hashüs’e bakıp gördüğü de şüpheliydi ama alıştığı görüntü onu hiç etkilemedi, oysa çadırda başkasından aynı davranışları görse kesinlikle midesi bulanırdı.  






         Tuna’dan öğle üzeri geçmişlerdi Rusçuk’a. Curcuh Köprüsü’nün biraz ilerisine çaktırmıştı çadırını. Kapıdan bakınca Tuna’yı, iki yakayı ortadaki adaya bağlayan köprüyü, uzaklardaki Yerköy’ü, gelişigüzel kurulmuş çadırları ve çadırların aralarında gezen askerleri görüyordu.






         Su başında bakraçlarını doldururken yavuklusu ile gözleşen taze gibi kaynamaktaydı içi. Bu oynaklığı, bu coşkuyu kendine yakıştıramıyordu çoğu kez ya... ak sakallı sevimli dev görüntüsünün yanı sıra hareketleriyle ve verdiği kararlarla da çevresinde etkili olduğunu sonradan daha iyi anlıyordu. Yok öyle cinsellik filan değildi derdi, hele bu yaşta!... Tamamen karşısındakine istediğini yaptırmanın, onu ezmenin verdiği hoşnutluk duygusuydu.






         Önünden kalaylı siniyi, çulu kaldırdılar. Çadırın bir köşesinde duran limon ağacından yapılma sehpayı işaret etti. Hashüs,  parmağını ikinci boğuma kadar soktuğu burnunun içinden çekip umulmayacak çeviklikle sehpaya atıldı. Üzerindeki yağ kandilini, altın simli dantel örtü ile beraber getirdi. Koca Sinan Paşa hiç yerinden kalkmamıştı, sehpayı yanına çekti.






         Sehpa, Hashüs ile aralarında yıllardır süren garip ilişkinin simgesiydi.






         Görevliler çadırın içinde bir yandan Paşa’nın yatacağı yeri hazırlıyorlar, diğer yandan da ortalığa çeki düzen vermeye çalışıyorlardı. Bir maşrapa su ve kahvesi gelirken ellerini çırparak görevlilerin dışarı çıkmalarını işaret etti. Hashüs bir eliyle sakalını kaşırken diğer eliyle adamları kollarından çekerek, sırtlarından iterek çadırdan çıkardı. Zaman yitirmeksizin Paşa’nın yanına geldi ve diz üstü çöktü. Alnını Paşa’nın omzuna yasladı ve burnunu çekerek beklemeye başladı.






         Bir süre böyle kaldılar. Paşa kısık bir sesle Hashüs’ün kulağına fısıldamaya başladı.






        “ Bugün 24 Ekim 1595, Pazartesi... Biliyor musun?   






         Doksan yıllık yaşamımda sorunlardan kurtulmanın tek yolunun ‘savaş’ olduğunu gördüm. Sultan lll. Murat’ı buna ikna etmek için çok hediyeler verdim. Şeytan yüzlü Ferhat’ın ve Hoca Sadettin’in karşı çıkmalarına rağmen Avusturya’ya savaş açtırdım. Aslında dağıttığım rüşvetin, hediyenin karşılığını İstanbul’da alamayacağımı bildiğim için geldim buralara. İki yıl önce başladığımız Avusturya Savaşı’nın bitmek üzere olduğunu sanıyorum. Elime geçen ise umduğumdan çok az. Oğlum Mehmet Paşa da beklediğim geliri elde edemedi. Yaptığı tek şey içmekmiş!... Evet, biliyorum... Estergon’un düşmesi de onun yüzünden. ‘Düşmanı görünce korkudan kusmuş’ diyorlar!... O kadar çok rüşvet dağıtıp onu Bosna Beylerbeyi yapmıştım ki!... Son fırsatları yaşıyorum... bu Eflak seferinde ne ele geçirirsem kardır; sonra Fülane Hanım Sultan’a  ne derim? “






         “Fülane” deyince durdu. Derin bir nefes aldı, çoğunlukla çadırda yaşıyor olsa da vıdı-vıdılardan uzakta rahattı buralarda. Eşinin adı aklına gelince bile içini bir sıkıntı kaplıyor, bedenini ter basıyordu.






         Sehpayı yanından iterek uzaklaştırdı. Hashüs hemen yerinden fırlamış, sehpayı eski yerine götürmüştü.






         Yan tarafa serilmiş döşeğe emekleyerek sokuldu ve yatağın içine devrildi. Yatağın yanında ayakucuna doğru bırakılan testiyi el yordamıyla buldu. Tıkacını çıkararak yattığı yerden testinin içine işedi, yine dikkatlice tıkacı tıkadı ve aldığı yere koydu. Bıkmıştı bu işemelerden, bir gecede kim bilir kaç kez işiyordu. İyi ki yanında Hashüs vardı da testiyi boşaltıyor, temizleyip yine Paşa’nın bulabileceği yere bırakıyordu. Yorganı üzerine sıkıca çekerek sol yanına döndü. Tespih böceği gibi kıvrıldığında çadırın dışındaki sesleri duymaz olmuştu.











*                        *                        *











         Gece boyunca hiç kesilmeden süren gürültü Koca Sinan Paşa’yı sabaha karşı rahatsız etmiş olacak ki; yatağından kalkmış, namazını kılmış, sarıklı kalafatını kafasına, simli yeşil kadife kaftanını sırtına geçirmiş çadırının önüne çıkmıştı. Ne düşündüğünü belli etmeden, çevresindekilere hiçbir şey söylemeden ve ara sıra ak sakalını sıvazlayarak olanları izliyordu.






         Kıyıya, köprü ayaklarına vursa da pek dalgalı sayılmazdı bulanık şarap renkli Tuna. Yeşillikler arasından gelerek yine yeşillikler arasından bol suyunu Karadeniz’e taşıyordu. Benzeri başka nehirlerde pek görülmeyen ada ilk kez görenleri hep şaşırtıyordu. Sanki kıyılardaki yeşillikler onu cezalandırmış Tuna’nın orta yerine atmışlar da o inadına nehrin tabanına çakılmış, gelen suları yarıyor, akıntıya karşı direniyordu.






         Tan yeri ağarıyor; güneş Tuna’nın akıp gittiği yerden doğuyordu. Rusçuk üzerinden gittikçe kararan bulutlar gökyüzünü kaplamıştı. Doğuya doğru ara sıra beliren koyu mavi gökyüzü, kızıl kara bulutların arasından kendini gösterse de doğmakta olan güneşin kızıllığına bulanmaktaydı. İnsanın içini alacakaranlığıyla burkan, bazen de serinliğiyle ürperten hafif bir poyraz vardı. 






         Yeniçeriler dünden beri Curcuh Köprüsü’nden geçmekteydiler. Yüz bin kişilik ordunun geçişi böyle giderse bir haftayı bulacaktı. Bükreş dönüşünde hep bu anı düşlemişti, Koca Sinan Paşa. Tuna’nın karşı yakasına, Yerköy’e doğru yayılmış çadırlara baktı. İçinde yanan kandiller çadırlardaki devinimi dışa vurmaktaydı. Yeniçerilerin çoğu uyumuyor, çadırlarının önünde tütün içerek köprüden geçiş sıralarının gelmesini bekliyorlardı.






         Adanın böldüğü, yüzlerce kulaç uzunluğuyla iki kulaç genişliğindeki Curcuh Köprüsü’nün Rusçuk ayağını Paşa’nın tahsildarları tutmuştu. Geçen her askerin eşyasını yoklayıp alacaklarını alıyor, öyle salıyorlardı. İki katip kavuklarını sallaya sallaya tahsildarların söylediklerini önlerindeki defterlere yazıyorlardı. Hiç kimse ganimetin beşte bir serdar payını vermeden köprüden geçemiyordu.






         İşleyiş Koca Sinan Paşa’nın hoşuna gitti. Ağustosun ortalarında köprüyü yaptırırken “Cisr-i Ergene Köprüsü gibi yapalım, bu dar oluyor” diyenlere yanıt vermemişti. Uzunköprü’deki gibi taş köprü yaptırmaya niçin para harcayacaktı ki!... Tahta bir köprü yetiyordu işte. Nehrin ortasındaki ada da onların şansı idi. Derin bir “ohh” çektikten sonra yavaşça çadırına girdi. İçi rahattı. Enderunda kendisinden “pençik akçesi”nin hesabını soracak kimse yoktu ya!... Elbet topladıklarının hepsi serdar payı olarak kendi kayıtlarına geçecekti. Dışarıdaki sabah serinliği yorgan altının sıcaklığını aratmıştı. Az önce kalktığı yatağa yine devrildi. Nereden çıktığı belli olmayan Hashüs, paşanın üzerine yorganı uzattı. Koca Sinan Paşa sıcaklığı daha gitmemiş yorganı üzerine çekti ve sindi. Isınamamıştı. Bir süre sonra ürpertisinin geçtiğini anladı ve gevşedi.






         Sekbanbaşı Hasan Ağa’nın geldiğini haber verdi, Hashüs. Ne kadar zamandır yattığını kestirmeye çalıştı, çıkaramadı. Hava da oldukça aydınlanmıştı. Kalkmaya yeltendi. Öncelikle Hasan Ağa’ya duyurma gayesi taşıyan buyurgan sesiyle, “beklesin bakalım hele!...” dedi. Hashüs’ün yardımıyla giysilerini değiştirdi. Çadırın önüne çıktı ve oradaki şiltelerden birinin üzerine çöktü. Sekbanbaşı’na yanına oturması için işaret etti.






         İkisinin de gözleri Curcuh Köprüsü üzerinden yavaş yavaş geçen yüz bin askerdeydi.






         Hasan Ağa’nın neredeyse çenesine kadar inen kara bıyıkları titriyordu. Sakin olmaya çalışarak konuştu: “ Voyvado Mihal bizim peşimizden girmiş Tergovişte’ye... üç bin beş yüz yeniçeriyi şehit etmiş. Çoğunu kazığa oturtmuş. Palanka komutanı Ali Paşa’yı, yiğidim Koçi Bey’i ve diğer komutanları hafif ateşte kızartmış... Acı çektire çektire öldürmüş onları. Sonra da adamlarına yedirtmiş... Yeniçeri sıkıntılı, olanlar duyulmuş. Hortlak ve vampir hikayelerinden başka bir şey konuşulmaz oldu.”






         Koca Sinan Paşa her şeyi biliyordu; “şimdi mi aklına geldi bre!... beş gün geçtikten sonra!...” diyecekti, sustu... Curcuh Köprüsü çevresinde olanlar onu hiç ilgilendirmiyormuş gibi gözlerini gökyüzüne çevirdi. Ara sıra ak sakallarının kıpırdamasıyla belli olan canlılık belirtisi dua ettiğinden miydi, yoksa küfür ettiğinden mi anlaşılamıyordu.






         Paşa o gün çadırının çevresinden hiç ayrılmadı. Ordunun bir an önce geçmesini bekliyordu. Yaşlı bedenindeki yavaş devinimler, durgunluk belirtileri iç dünyasının tam tersini yansıtıyordu. Kıpır kıpırdı içi. Coşuyordu, sevinçliydi ve olanları boş veriyordu. Gözüne ufukta, karanlık bulutlarla kara yerin birleştiği çok uzaklarda, Bükreş yönünde bir ışık parlaması göründü. Peşinden bir ses bekledi Koca Sinan Paşa ama işitemedi. “Şimşektir elbet!...” diye aklından geçirdi. Kalktı usulca çadırın içine süzüldü.






         İşaretle sehpayı istedi. Hashüs, telesimiş garip tavırlarla getirdi ve Paşa’nın önüne çöktü.






         Koca Sinan Paşa bu kez beklemeden Hashüs’ün kulağına içinin coşkusunu söndürmeye çalışan o ışık parlamasını unutmaya çalışarak fısıldadı:






         “ Bugün 25 Ekim 1595, Salı... Biliyor musun?  






         Üç kıta, yedi deniz, otuz halk, kırk ulus, elli ayrı dil... Güneşin eksik olmadığı sınırlar. Ben Tunus ve Yemen fatihi doksanlık Sinan böyle bir Osmanlının paşasıyım. Hancı tavuğu gibi yolcu bokuyla geçinmeyeceğim elbet.






         Bütün keferenin parası, malı benim. Yeniçeri sanki kefereden farklı mı? Şehzade Mehmet’in sünnet düğününde daha çok şaklabanlık yapanları Yeniçeri ocağına almadı mı lll. Murat? O güçlü ordu disiplinsiz, eğitimsiz, düzensiz insan kalabalığı haline gelmedi mi? Sokullu’nun zamanındaki eski  ordu olsaydı geri dönmeyi düşünür müydüm?






         Aslında hiç uğraşmayacaktım buralarda!...






         Şeytan yüzlü Ferhat Paşa engellemeseydi İzmit Kanalı çoktan bitmişti. Sakarya Nehri üzerinden Marmara’yı Sapanca Gölü’nden Karadeniz’e bağlayıverecektim. Otuz bin amele işe başlamıştı bile!...İstanbul’un odunu, kerestesi benden sorulacaktı. Sokullu’yu geride bırakırdım ya, kısmet işte!...






         Kanal işine onay vermesi için lll.Murat’a İncili Köşkü bile vermiştim, keşke vermeseydim. Padişah karısıyla anasının ruhu arasında kalınca olan bana oldu... lll. Murat’ın ölümüne güya ben sebep olmuşum!... daha neler!... Şu uğursuz yılın başında, ikinci Pazar günü Murat, İncili Köşkte otururken İskenderiye’den gelen iki kadırganın yağcı kaptanları padişahı selamlamak için şenlik topları atmış. Köşkün camları gürültüden kırılmış. Güya padişah o an çok korkmuş ve o gece de bu yüzden ölmüş... Köşkü Sarayburnu sahilinde Mimarbaşı Davut Ağa’ya yaptırıp padişaha hediye etmişim diye ölümünün sebebi ben olmuşum. Safiye Sultan da şeytan yüzlü Ferhat Paşa’nın dolduruşuyla beni görevden aldı. Sınırda olmasam Ferhat’a saltanatı kaptırmazdım ama... Kasap koçtan korkar mı? Askere ‘başı benim hazinesi sizin’ demem yetti. İlk fırsatta kellesi gitti hergelenin... Koskoca Osmanlı’ya karşı, bana karşı Mihal ile işbirliği yapar ha...”






         Sıkıldığını hissetti ve sehpayı ileriye doğru itti. Hashüs hemen kalkmış sehpayı uzaklaştırmıştı, o da yavaş yavaş kalktı. Üzerine sırmalı yeşil kadife kaftanını başına sarıklı kavuğunu geçirdi. Çadırın önüne çıkınca içindeki sıkıntı daha da arttı. “Şu yağmur birkaç gün daha yağmasa ne iyi olacak”, diye mırıldandı. Gece karanlığının gizlemesine karşın kara bulutların gökyüzünü tümüyle kapladığını bunun da dizlerindeki ağrıları arttırdığını biliyordu. Tuna’nın iki yakasındaki çadırlar eşit sayıya gelmişti. Curcuh Köprüsü üzerindeki işlem sürüyordu ve her şeyden daha önemli olan da buydu.






         Zifiri karanlık bir an için Bükreş yönünden parlayan bir ışıkla delindi. Yine aynı şey olmuştu. Bu kez Koca Sinan Paşa uzaklardan korkarak beklediği sesi duydu. Sanki patlamış davula tokmağı hafifçe indirmiştiler. Ses toktu, çok derinlerden yankılanarak geliyordu. Bir-iki adım attı ileriye doğru, köprüyü avuçlamak ister gibi kolunu uzattı ve nöbetçilere bağırdı:






         “Haydi, koşun söyleyin acele etsinler, daha çabuk olsunlar!...”











*                        *                        *











         Sabah günün ışımasıyla birlikte başladı yağmur. Tan ağarırken rüzgar da kesilmişti. Tek tük düşmeye başlayan damlaların iriliği Tuna çevresini iyi tanıyanları bile şaşırtıyordu. Yeniçerilerin bakışları nehrin suyuna düşen çakıl taşı büyüklüğündeki yağmur damlalarının çıkardığı su halkalarındaydı. O damlalar sıklaşmaya başlayınca herkes çadırlarına kaçtı. Yağmur yavaşlayıp dineceği yerde zaman geçtikçe daha da acımasız oluyordu. Çadırların aralarında gölcükler, Tuna’ya akan su olukları oluştu.






         Korktuğu başına gelmişti Koca Sinan Paşa’nın. Uzun süren sabah namazının ardından çadırın içinde oturmuş beze çarpan yağmur damlalarının çıkardığı korkunç gürültüyü dinliyordu. Dudakları kıpırdıyor, elleriyle sık sık ak sakalını sıvazlıyordu. Dışarıda olup biteni merak ediyordu ama sağanak yağmur altına çıkmak istemiyordu. Yoksa çekinmesinin nedeni dışarıdaki öfkeli gözlere görünmek miydi? Gece karanlığında duyduğu uzaktan patlak davula vurulur gibi sesleri yağmurla birlikte daha sık duymaya başlamıştı. Ses sanki daha da yakınlaşmakta mıydı?






         Bir anda aklına geliverdi. İki ay olmuştu ölümden döneli. Yok oluşun sınırına gelmişti ya!... Doksan yıllık yaşamında ilk değildi elbet. Ölüm tehlikesini atlattıktan sonra yaşamanın değerini daha iyi anlıyor, her seferinde daha çok mal edinmek hırsı basıyordu içini. Argeşo Irmağı’nı geçmişler, Bükreş yakınlarında Kalugeran’a varmışlardı. Bataklık bir arazide ordu zorlukla ilerliyordu. Voyvoda Mihal’in top seslerini ilk kez orada duymuştu Paşa. Herkes panik içinde korunaklı yer ararken batağa saplanıp kalıyor, atlar debelendikçe daha çok batıyorlardı. Pek çok yeniçeriyle birlikte ağabeyinin oğlu Ayaz Paşazade Mustafa, Sivas Beylerbeyi Haydar Paşa ve Niğbolu Sancakbeyi Hüseyin Bey batağa saplanıp boğuldular. Atı, Koca Sinan Paşa’yı nerelere götürüp attı bilinmez; kendini bir anda göğsüne kadar batağa saplanmış buldu. Gece bastırmıştı. Paşa salavat getirmeye başladığında Hasan denen o yeniçeri çekip çamurdan çıkarmış yaşamını kurtarmıştı. Batakçı Hasan’ın sırtında iken öğrendi Mihal’in 12 top bırakıp kaçtığını. Tam sevinip çamurlu giysilerinden kurtulmuştu ki yanı başında barut fıçıları ateş aldı. Patlamalar yüzünden gökyüzü güneş çıkmış gibi aydınlanmıştı. Her iki ordu da hücuma uğradığını sanmıştı. Kazara patlayan barut fıçılarından korkan Mihal gerilere çekilmiş, yeniçeriler Bükreş’e direnişle karşılaşmadan girmişlerdi ama bu kargaşada bir gelin gibi ordunun önünde taşınan al-yeşil sancağı Mihal’in askerleri çalıp götürmüşlerdi. Ordu iki aydır sancaksız dolaşmaktaydı.






         Ordunun çevresine yayılmış; yağmurdan kaçan, yiyecek beklerken kuytuluklara sığınmış köpekler hep birden havlamaya, develer acı acı böğürmeye başladılar. Hashüs merakla dışarıya yöneldi. Paşa’nın yüzüne –belki izin ister gibi- anlamsızca bakarak dışarıya çıkarken Curcuh Köprüsü’nün berisine suyu yukarılara fırlatan bir güllenin düştüğünü gördü. Uzaklardan gelen bir patlamanın ardından ıslık çalarak, ateş saçarak gelmiş suya gürültüyle düşmüştü. Yağmura karşın yeniçeriler çadırların arasında bağrışarak koşuşturmaya başlamışlardı.






         Koca Sinan Paşa olanları görmek için çıktığı çadırının önünde nöbetçilerine köprü başını tutmaları için buyruklar verdi. Tuna’nın iki yanında yaşanan karışıklığa karşın Curcuh Köprüsü’nün bir ayağı kılıçlarını çekmiş kapıkullarıyla dolmuştu. Edirne’den sefere katılan tüfekendezlerden bazıları uzun namlulu çakmaktaşlı tüfeklerini kapıp köprüye doğru siper almışlardı. Uzun köprünün üzeri adaya kadar o an boşalmıştı. Köprüden inenlere çadırlarından çıkan yeniçeriler de katılınca karşı tarafta bağırıp çağıran bir kalabalık oluştu. Hızını hiç dindirmeden yağan yağmur insanların kendisine aldırmadığını görünce onları acımasızca ıslatıyordu. Öfke köprüden geçenlere de sıçramıştı. Söylenen yeniçeriler Paşa’nın çadırının önüne doğru ilerleyerek toplanmaya başlamışlardı.






         Koca Sinan Paşa çadırının içine süzüldü. Yüreği hızlı atmaya başlamış, ağzının içi kurumuştu. Anlamsız hareketler yapıyor, korkusunu belli etmemeye çalışıyordu. Çadırın dışında hareketlilik olduğunu anladı, korkusu daha da arttı. Kapıdan girenleri gördü ama kim olduklarını anlayamadı. Tok bir ses yükseldi: “Paşa, bizi bağışla... destursuz girdik. Ordu bir an önce toparlanmak ister. Tuna orduyu bölmüştür. Bu barikat kaldırıla!...”






         Paşa içeridekilere bakmadan elinin tersiyle dışarıya çıkmalarını işaret ederek titrek bir sesle, “düşünürüz...” dedi, durmaksızın seccadesini yere serdi ve yüksek sesle niyet ederek öğle namazına başladı. Paşa’dan çıkan bu sesi herkes duymuştu. Buyruğa uydular ve saygıyla eğilerek çadırın dışına çıktılar.






         Yağmur öğleye doğru hızını kesmişti ama kara bulutlar Mihal’den buyruk almış gibi güneşin nerede olduğunu gizliyorlardı. Tüfekendezlerin desteğindeki kapıkulları kılıçları ellerinde köprünün ayağını tutmuşlardı. Onlardan çekindikleri için daha açıkta toplanmış bir grup yeniçeri,  karşı kıyıda çamurların içinde bağırmalarını sürdüren arkadaşlarına diğerleri gibi endişeyle bakıyorlardı.






         Tuna’nın suyu daha da fazlalaşmış, sakin sakin akan su hırçınlaşmıştı. Tuna, suyu sevenlere de sevmeyenlere de düşmanlığını arttırmıştı. Curcuh Köprüsü karşıda kalanlar için yaşama umudu haline gelmişti. “Mihal geliyor bırakın köprüyü geçelim”, “Bütün eşyamızı bırakalım geçelim”, “Paşa gelsin bütün paramız onun olsun, bırakın geçelim” sesleri Paşa’nın kulağına ulaşamıyordu. Ordu panik içinde ne olacağını beklemekteydi.






         Gök gürlemesi gibi bir patlamanın ardından ıslık çalarak gelen bir gülle Yerköy yakınlarında, Akıncı çadırlarının yanında patladı. Endişeli bakışlar Tuna’nın akıp gittiği yöne doğru çevirdi. Çok geçmemişti ki bir diğerinin ıslık çalarak geldiğini gördüler. Gülle hızla yaklaşarak, gündüz olmasına karşın bir yıldız gibi parlayarak gökyüzünden geliyor, yaklaştıkça alev topunun yalımları saçılıyordu. Adayı aştı, ordunun ilerisine suları saçarak nehre düştü. Umarsızlık öfkeyi bastırıyor, korkuyu arttırıyordu. Çalakılıç saldırılacak düşman yoktu ki!...






         Koca Sinan Paşa çadırının içinde her gün yaptığı kısa öğle uykusundan uyanmış, döşeğinin kıyısına oturmuştu. Hashüs hemen yanı başına çökmüş elini Paşa’nın ensesinden içeri sokmuş sırtını kaşıyordu. Anlamsız mırıldanmaları bu işin Paşa’nın hoşuna gittiğini, Hashüs’ün tırnaklamalarından zevk aldığını belli ediyordu. Sanki dışarıda olup bitenlerle hiç ilgileri yokmuş gibi ayrı bir dünyada yaşıyorlardı.






         Arnavutluk Debre’nin Topoyani’sinde beraber domuz çobanlığı yapmışlardı. İriyarı ve yaşça büyük olan Sinan, yanından hiç ayrılmayan ve onun yarısı kadar olan Hashüs’ü her işinde kullanıyordu. Hashüs sanki Sinan için vardı. Bu ikiliyi hiç kimse konuşmalarına, oyunlarına katmak istemezdi. Devşirme Emini’nin, Sinan’ı almasıyla arkadaşlıklarının bittiğini sandılar. Aradan geçen yıllarda Sinan uygun özelliklerinden ötürü çeşitli yerlerde sancak beyliklerine, birkaç kez sadrazamlığa dek yükselmişti. Saraydan ilk ayrıldığında Malatya Sancakbeyliği’ne giderken Hashüs’ü de yanına aldı. Paşa’nın işaret ettiği herkesi gözünü kırpmadan öldüren Hashüs ile son otuz yıldır yan yana süren ilişkileri ilginçti. Koca Sinan Paşa’nın eşi Yavuz Selim’in kızı Fülane Hanım bile bu ilişkiyi bitirememişti.






         Yine bir patlamanın ardından havada süzülen ateş topu döne döne geldi ve Curcuh Köprüsü’ne çarptı. Köprünün ortasından büyük bir bölüm yanarak dağıldı ve sulara gömüldü. Büyük bir panik yaşanmaya başlamıştı. Bazı yeniçeriler karşıya geçmek için Tuna’nın bulanık suyuna atladılar ama birkaç kulaçtan sonra gözden yitirildiler. Yeniçeriler Tuna’nın iki yakasında birbirlerine bağrışmaktan, amaçsızca sağa sola koşuşturmaktan başka bir şey yapamıyorlardı.






         Kara bulutlar akşamı tez getirdiler. Yağmur sabahtan akşama dek kah hızlanarak, kah yavaşlayarak hiç dinmeden yağıp durmaktaydı. Çam sakızı gibi yapışan çamurla boğuşmak, ıslanıyor olmak kimsenin umursadığı bir şey değildi; hele Yerköy tarafında kalanlar akşamla birlikte can derdinde, gözleri havada, yağabilecek ateş toplarını beklemekteydiler. Beklenenler de çok geç kalmıyordu. Uzaklardan patlıyor, ıslık çalarak ateş saçarak gelen gülle çadırların arasına düşüyor ve onlarca yeniçerinin bedenleri havaya saçılıyordu. O uzun gecede bu sahne çok yaşandı.






         Koca Sinan Paşa üzüntülüydü. Tahsildarların önünden geçmemiş, pençik akçesini ödememiş oldukça çok sayıda yeniçeri Tuna’nın karşı kıyısında kalmıştı. Romen Voyvoda Mihal’in top sesleri, yeniçerilerin bağrışmaları Paşa’nın kulağına geliyordu. Bu sesler ona gece ilerledikçe önemsiz gelmeye başlamıştı. Yıllardır yaşadıkları, edindiği deneyim yüreğindeki acıma duygusunu köreltmişti. Tüm bu yitirdiklerine karşın içindekileri bastırma duygusu fazlasıyla gelişmişti. Paşa duymak istemediğini duymaz, görmek istemediğini görmezdi. Yatağına girse kıvrılsa uyuyabilir miydi? Bilemiyordu. Sehpayı işaret etti. Kapı arkasında yatan ve gözleri sürekli sahibinde olan köpekler gibi duran Hashüs sehpayı kaptığı gibi Paşa’nın önüne koydu. Hashüs yağ kandillerinden birini de getirinceye kadar Paşa gözlerini yummuş, Hashüs’ün kulağının yanaşmasını bekliyordu.






         “Bugün 26 Ekim 1595, Çarşamba... Biliyor musun?






         Malkara güzel yer. Çiftliğin ambarları mal ile doldurulmuş, tarlalar sürülüp ekilmiştir. Şimdi köşkün balkonunda olsam da gözümün görebildiği yere kadar benim olan tarlalarıma baksam. Bu yıl Şubat’tan Temmuz’a dek kaldım doyamadım. İlkbaharın güzellikleri beni gençleştirmişti. En kısa zamanda Malkara’ya gitmem gerek. Sokulu’nun iki milyon altını kalmış, benim daha altı yüz bin’im oldu. Buradan da epey ulca götürürüm Malkara’ya. Yeni Saraydakilerin ruhu bile duymaz. Hoş duysa ne olur? Oradakiler kendi derdinde!... Kadınlar birbirlerini yemekle meşgul. Sultan lll. Mehmet’i hala anası Safiye Sultan yönetiyor. Babası Sultan Murat’ı da Nurbanu Valide Sultan yönetirdi. Nurbanu’yu kahya kadın Canfeda, onu da haremin kilercisi Yahudi Kira Kadın yönetiyordu. Yani koskoca Osmanlı İmparatorluğu bir Yahudi’nin elinde oyuncak!... Bu durumun sorumluları hep valide sultanlar... Benim için kötü bir durum değil aslında, yakınmıyorum...”






         Top sesleri kesilmişti ama çadıra dışardan özellikle Yerköy Palankası üzerinden korkunç çığlıklar gelmeye başlamıştı. Sehpayı ileriye doğru itti, Paşa. Yatağına uzandı. Testisine işedi, tıkacını iyice tıkadı ve tespih böceği gibi kıvrılarak uyudu.











*                        *                        *











         Gece, alacakaranlığıyla güne dönerken toprak kokuyordu. Güneş yükseldikçe toprağı kuruttu. Havayı saran toprak kokusunun yerini ter, barut ve kan kokusu aldı.






         Tuna yıkılan köprünün altından da geçiyor, kırmızı pullu bir yılan gibi kıvrılarak akıp gidiyordu.






         Romen Voyvodası Mihal sabaha kadar süren çatışmanın sonunda Yerköy Palankası’nı ele geçirmişti. On binlerce yeniçeri Yerköy’de yaşananları izlemekle yetinmiş, kılıcını çekip Yerköy’e koşanlar da geriye dönememişlerdi.






         Yerköy’de işini bitiren Mihal, askerlerine Tuna’yı gösterdi.






         O gün çok uzun bir gün oldu. Gece boyunca üzerlerine yağan top güllelerinden kaçan yeniçeriler, Mihal’in askerlerinden kaçamadı.






         Curcuh Köprüsü’nü geçemeyenler ya Tuna’nın sularında boğuldular, ya Romen askerlerinin kılıçlarıyla biçildiler, ya da kazığa oturtturulmak, işkence ile öldürülmek üzere tutsak düştüler.






         Osmanlı ordusunun tarih yazan komandoları Akıncılar, Curcuh Köprüsü’nün karşı kıyısında yok edildiler.






         O gün yüz bin kişilik koskoca bir ordunun yarısı, diğer yarısının gözlerinin önünde yok oldu.






         Mihal, kendi toplarının yanı sıra ele geçirdiği topları da karşı yakadaki Rusçuk üzerine çevirdi ve gülle yağdırdı. Sinan Paşa gülle menzili dışına çıkmak için Rusçuk’un güneyine çekildi.











*                        *                        *











         Sarıklı kallavi, takılı olduğu ak sakallı başla birlikte aşağı yukarı sallanacağına sağa sola sallanıyordu. Paşa’nın gözleri tahtın örtüsünden ayrılmıyordu. Arz Odası’nda, hele padişahın karşısında bir sadrazamın böyle suskun durması hiç de hoş değildi. Sultan lll. Mehmet’in yerine başka bir padişah olmuş olsaydı, Koca Sinan Paşa’nın kellesi çoktan düşmüş olurdu ya!... Paşa’daki garipliği görünce Sultan kaygılandı. Öyle ya, üç ay önce al atlastan kese içinde sadrazamlık mührünü verdiği Lala Mehmet Paşa ancak bir kez divana katılmış, on günde ölüp gitmemiş miydi? Koca Sinan Paşa da üç ayda yolcu muydu?






         Daha önceleri Yeni Saray’da Arz Odası’na çok girmişti Koca Sinan Paşa, alışkındı. Başka sadrazamlar gibi değildi, korkmazdı. Onlar ayaklarını Orta Kapı’nın eşiğinden dışarıya attı mı, geniş bir nefes alıp yeniden doğmuş gibi olur ve çevresindekilere sadaka dağıtırlardı. Oysa Koca Sinan Paşa’nın yanına dilenciler bile sokulamazlardı.






         Bu kez değişiklik Sultanın Arz Odası’na yaptırdığı kubbeli sedir şeklindeki taht idi. Değerli kumaşlar, inci ve zümrütlerle işlenmiş tahta örtü, yastık yapılmıştı. Üçüncü Avlu’da küçük bir salon olan Arz Odası’nın perdeleri bile aynı kumaştan yapılmıştı. Koca Sinan Paşa öğlende Arz Odası’na girince ilkin tahtın yanı başında, solunda tunçtan dökülmüş altın kaplama ocağı gördü. Sonra gözleri tahtın zümrütlerle, elmaslarla süslü direklerinden aşağıya indi. Yastıkları ve örtüyü görünce başı döndü, hiçbir şey duymaz oldu. Sarıklı kallavi sağa sola sallanmaya başladı. Bu aşırı süslü gösteriş Paşa’yı çok etkilemişti.






         Sultanın işaretiyle Zülüflü Ağalar ve Pars Kethüdası, Koca Sinan Paşa’nın koluna girip Arz Odası’ndan çıkardılar. Has Odanın yanından Dördüncü Avlu’ya geçtiler. Paşa eller üzerinde Başlala Kulesi’ne götürüldü. Hekimbaşı’nın gösterdiği bir sedire yatırıldı, kefen olacak bezi sarılı kallavisi başucuna kondu. Hekimbaşı tarafından muayenesi sonucunda “Paşa’yı ilkyaz nedeniyle hava değişimi çarpmıştır, bu öğlen de epeyce sıcaktı!...” denildi ve çiçek sularından hazırlanmış bir içecek yavaş yavaş içirildi.






         Paşa akşamüzeri gözlerini açtığında Hashüs’ün yüzünü gördü. Başını bir yastıkla yükselttiler.






         Hashüs, Paşasının fenalaştığını işitince hemen koşup gelmiş, Başlala Kulesinde onu bulmuş, başında beklemeye başlamıştı.






         Koca Sinan Paşa fısıltılarla duraklaya duraklaya konuşmaya başladı: “Ben bu yüreğimdekine nasıl takat getiririm Hashüs?”  dedi. Anasının memesini arayan domuz yavrusu gibiydi Hashüs, kafasını Paşa’nın omzuna, sakallarının arasına gömdü ve dinlemeye hazırlandı.






         “Bugün 3 Nisan 1956, Çarşamba... Biliyor musun?






         Hiç halim yok... Yaşlılıktandır deme, yaşlanmak yaşamanın bedeli!... Malkara’da kalsak daha iyi mi olurdu? Bilemiyorum... Gömüyü de orada çiftlikte bıraktım, hiç kullanamadım. Dörtyüzbin altını beşinci kez sadrazam olmak için Yahudi Kira Kadının oğlu İlyas Efendi’ye verdim. O da Safiye Sultan’a verince sadrazam oldum. Ulaşamadığım şeyler beni hep kendine çekti... Arz Odası’ndaki Sultan gibi hiç olamadım... O tahtı, örtüleri görünce yüreğim büyüdü, tıkadı beni... Niye ben, ben...”






         Hashüs, fısıltıların devamını beklerken Koca Sinan Paşa’nın derinden nefes verdiğini ve bir daha nefes almadığını duydu. Paşa’nın yanından sakince kalktı, Başlala Kulesinden çıktı, İlyas Efendi’yi aramak için Üçüncü Avlu’ya doğru yürüdü.
















                                                                                                                             Hüseyin Kenan GÖREN

Tuesday, August 21, 2012

Çeşitli havlu kenarı dantelleri

halkalı mekik oyası ile yapılmış çok güzelbir havlu kenarı

çarkıfelek modelli havlu kenarı örneği


mekik oyası tekniği ile yapılmış çok hoşbir havlu kenarı


sade renkli havlu kenarı


buradaki 4 adet havlu kenarı örneğinin model resimleri ceyizciler.com sitesinden yayınlanması için tarafımıza verildi.belirtilen adresten ücret karşılığından çok güzel havlu kenarı dantelleri bulabilirsiniz.